"Dünyada pandemi süreciyle daha belirginleşen ve gün geçtikçe çığ gibi büyüyen ekonomik kriz; başta işçi ve emekçiler olmak üzere her bireyi, her iş yerini, her haneyi etkilemeye hatta sarsmaya devam ediyor. Böylesi süreçlerde geçmişte de görüldüğü gibi işverenler servetlerine servet katarken işçilerin emeği ve emeğinin karşılığı çok hızlı bir şekilde eriyor. En temel ihtiyaçların dahi zor karşılandığı, ekonomik birçok zorluğun yaşandığı şu günlerde sağlık ve sosyal hizmet işçilerinin durumu da diğer emekçilerden pek farklı değil.
Özel sektörde güvencesiz çalışan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri, her an işten atılma korkusuyla burun buruna yaşıyor. Düşük maaşlar ve nöbet başına aldıkları cüzi rakamlarla hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Yıllık izin hakları gasp ediliyor. Sendikalaşan emekçiler, işverenin baskılarına ve tehditlerine maruz kalıyor. Birçok arkadaşımız farklı gerekçelerle işinden ediliyor.
Kamuda çalışan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri ise 696 KHK’nın mağduriyetini gün geçtikçe daha da fazla yaşıyor. Meslek kodlarının düzenlenmemesi, görev tanımlarının oluşturulmaması, uzun çalışma süreleri, personel yetersizliği, tayin-becayiş haklarının olmaması, mobbing ve baskıların devam etmesi, aynı işi yapan iki personelin ayrı haklara sahip olmaları iş barışını bozan etkenler olarak güncelliğini koruyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda çalışmakta olan iş kolumuzun emekçileri ise sözde yetkili sendikanın işçi aleyhine imza altına aldıkları sözleşme ile mağdur olmaya devam ediyor. Ev tipi çalışma adı altında Türk Borçlar Kanunu’na tabi tutulan binlerce sosyal hizmet işçimizin yüz binlerce lira olan maddi kaybına her gün yeni bir kayıp daha ekleniyor.
2018 yılında yayınlanan KHK ile kadroya geçemeyen taşeronlar hâlâ kadro bekliyor. On binlerce işçi aynı iş yerinde aynı işi yapıyor fakat kadroya geçenler ile geçemeyenler arasındaki ücret makası da gün geçtikçe açılıyor.
Açlık ve yoksulluk sınırı gün geçtikçe artıyor. Enflasyon hız kesmeyen bir yükselişle tarihi rekorlar kırıyor. Yoksulluk gerçeği ete kemiğe bürünmüş bir vaziyette karşımızda duruyor. Hâl böyleyken bir de emekçilerin omzundaki vergi yükü her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Yapılan hesaplamalara göre de sene içerinde yaklaşık 2 aylık maaşımız vergiye kesiliyor.
“Eşit işe eşit zaman ve eşit ücret istiyoruz!” talebiyle bu yıl 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde alanlardayız.
1 Mayıs; işçiler için birlik, mücadele ve dayanışmanın sembolüdür. 1 Mayıs’a sayılı günler kalmışken talep ve amaçlarımızı bir kez daha yineliyoruz. Her türlü haksızlığa, krize, yoksulluğa, işsizliğe, emeğin yok sayılmasına karşı bu yıl da 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız.
Sendikalaşmanın önündeki engellere karşı,
Yoksulluğa karşı,
Vergide adaletsizliğe karşı,
Taşeron çalışmaya karşı
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası"