Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası olarak, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nde, sömürüsüz, eşit ve şiddetten arınmış bir dünyayı örgütlü mücadelemizle yaratmak için sesimizi yükseltiyoruz. Şiddet sistematik, mücadelemiz birleşik sınıf mücadelesidir.
2025 yılının ilk 10 ayında en az 241 kadın katledildi! “Aile Yılı” ilan edilen 2025 senesinde, bu kadınların büyük bir çoğunluğu “aileleri” tarafından kendi evlerinde katledildi. Üstelik hâlâ cinayeti aydınlatılmamış “şüpheli” ölümler var. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Haziran 2025 raporunda, ilk 6 ayda 136 kadın cinayeti, 145 şüpheli kadın ölümü raporlanmış. Kadın cinayetine kurban gitmiş kadınların 96’sı aile üyesi bir erkek tarafından öldürüldü. Bütün bu veriler açıkça kadınlar için mevcut sistemde ailenin güvenli bir alan olmadığını, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, kadınların ekonomik bağımsızlığının ve toplumsal adaletin “aile yılı” altında kadınları aile kurmaya, doğurganlığa teşvik eden politikalardan daha öncelikli olması gerektiğini gösteriyor. Bu kadınların 9’u koruma kararı olmasına rağmen öldürüldüler. 123 kadının ise tedbir kararı durumunun tespit edilemediği, yani kadınların can güvenliklerini sağlama amacıyla erişebilecekleri kurumlarda aksaklıklar yaşandığı görülüyor. Aynı raporda, 2025’in ilk altı ayında kadınların %10’unun ekonomik gerekçeler bahane edilerek katledildiği yer alıyor. Geçtiğimiz yıl ise bu oran %6’ydı.
Bu rakamlar yalnızca bir istatistik değil, sömürü ve sistematik şiddetin doğrudan sonucu olduğunun en acı göstergesidir. Kadınların yaşam hakkını elinden alan bu cinayetler, ataerkil sistemin kâr hırsının her türlü değerin önüne geçtiği kapitalist ekonomiyle kurduğu ittifakın yarattığı eşitsizlik ve ekonomik bağımlılık zemininde yükselmektedir.
Bu veriler bize, Mirabel Kardeşler'i anarak, kadınlar için örgütlenmekten başka bir yol olmadığını, mücadelenin ve dayanışmanın yaşamak için vazgeçilmez olduğunu hatırlatmaktadır. 25 Kasım, kaybettiğimiz kadınlar için yas tutacağımız değil, onlar adına da mücadelemizi büyüteceğimiz bir gündür.
Şiddetin Temel Zemini: Ekonomik Bağımlılık ve Ücretsiz Emek Sömürüsü
Şiddetle mücadele, ekonomik bağımsızlığın sağlanmasından ayrı düşünülemez. Ekonomik şiddet, diğer şiddet biçimlerinin de zeminini hazırlar ve kadınların şiddet döngüsünden çıkmasının önündeki en büyük engeli oluşturur.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ekonomik güvencesizlik rejimini görebildiğimiz en açık veri cinsiyete dayalı işgücü istatistikleridir. TÜİK verilerine göre kadınların kayıtlı istihdam oranı hâlâ %36 seviyesindedir. Ancak Cinsiyete Göre Yarı-Zamanlı Çalışanların İstihdam İçindeki Oranı (2014-2023) tablosuna baktığımızda 2023’te çalışan kadınların %16,1’inin yarı zamanlı çalıştığını görebiliyoruz. Bu oran, çalışan erkeklerde yarı-zamanlı çalışma oranının yaklaşık 2,2 katına denk geliyor. Aslında kamusal bir sorumluluk olan ev içi bakımın ve ücretsiz emeğin toplumsal olarak cinsiyetlendirilmiş iş bölümü altında karşılıksız olarak kadınlara atfedilmesi; kadınları daha güvencesiz, düşük ücretli, sosyal güvencesi zayıf işlerde çalışmaya ve hayatındaki erkeklerle ekonomik olarak bağımlı bir ilişki geliştirmeye mecbur bırakıyor. Bu ücretsiz emek sömürüsü, kadınları hem kamusal alandan hem de sendikal mücadeleden koparıyor ve sömürü döngüsünü pekiştiriyor. Üstelik kadınlar aynı işi yapsalar dahi erkeklerden ortalama %17,4 daha düşük ücret alıyorlar. Bu ücret eşitsizliği kadınların şiddet gördükleri ortamdan –hazır hissettiklerinde dahi– uzaklaşma imkânlarını kısıtlamaktadır.
Sağlık İşkolunda Çift Yönlü Şiddet ve Güvencesizlik
Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınlar için ayrıca bir başlık açmak ve özel sorunlarını vurgulamak ise zorunludur. Kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçileri, sadece aile içinde veya kamusal alanda değil, aynı zamanda işyerlerinde de şiddete maruz kalmaktadırlar. Yoğun çalışma tempoları, esnek mesai saatleri ve baskı ortamının yanı sıra, bu işkoluna özgü olarak hastalar veya hasta yakınları tarafından fiziksel ve sözlü saldırılara, tacize ve tehditlere maruz kalmaktadırlar. Pandemi döneminde yükleri katlanarak artan emekçi kadınlar, düşük ücretler, fazla mesai ve güvencesizlikle mücadele etmek zorunda kalmış, pandemi döneminin ardından da yoğun bir sömürü ve şiddet döngüsüne hapsedilmiştir.
Sendika olarak, geçtiğimiz yıl boyunca attığımız adımlarla, çalışma yaşamında şiddet ve tacizle mücadeledeki kararlılığımızı somutlaştırdık. ‘Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacize Sıfır Tolerans Politika Belgesi’ kapsamında, çalışma yaşamındaki her türlü şiddet ve tacizi ortadan kaldırmayı acil bir görev olarak benimsedik. Çeşitli illerde kadın üyelerimizle gerçekleştirdiğimiz 'Kadın Emeği ile Güçlenen Sağlık Sektörü' eğitimleriyle, kadın emeğini, sendikal politik tutumumuzu ve kadınların sendikal mücadelenin her kademesinde aktif rol alması için gerekenleri tartıştık. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelli bir yaklaşımdan geri adım atmayacağımızı; toplu pazarlık süreçlerinde şiddet ve tacizle mücadeleye dair açık ve bağlayıcı hükümler eklenmesi için mücadelemizi büyüteceğimizi; işyerlerinde tüm şiddet ve taciz türlerini kapsayan düzenli risk değerlendirmeleri yaparak önleyici planlamalar için sorumluluk aldığımızı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde bir kez daha yüksek sesle vurguluyoruz.
Taleplerimiz: Yaşam Hakkımız ve Emeğimiz Pazarlık Konusu Değildir!
Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası olarak, yaşam hakkımızın ve emeğimizin pazarlık konusu olmadığını haykırıyor, kadına yönelik şiddete karşı somut taleplerimizi sıralıyoruz:
- 6284 Sayılı Kanun Tavizsiz Uygulansın: Kadınları koruma ve şiddeti önleme mekanizmaları eksiksiz, etkili ve gecikmeksizin uygulanmalıdır.
- Ücret ve İstihdamda Tam Eşitlik: Tüm kadınlar için eşit işe eşit ücret ilkesi tavizsiz uygulanmalı, kadınların ekonomik bağımsızlığı sağlanmalıdır. Kadın istihdamı artırılmalı ve kadınlar için güvenceli çalışma koşulları sağlanmalıdır.
- Kamusal ve Ücretsiz Bakım Hizmetleri: Kreş, yaşlı ve hasta bakım hizmetleri kamusal alanda, ücretsiz ve nitelikli bir şekilde sağlanmalı, kadınların üzerindeki ücretsiz bakım yükü hafifletilmelidir.
- Çalışma Hayatında Şiddete ve Tacize Sıfır Tolerans: Bütün işkollarında ve işyerlerinde şiddet ve tacizi önlemeye yönelik sorumluluk alınmalı; toplu sözleşmelerde şiddete ve tacize karşı bağlayıcı hükümler eklenmeli; baskı, taciz ve her türlü şiddete karşı etkili denetim ve yaptırım mekanizmaları kurulmalıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği temelli bir yaklaşımdan geri adım atmayacağız.
Yaşasın Kadın Dayanışması
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz